Dua’dan daha yüce ne var şu hayatta?
Bir Müslümanın, bir diğerine ettiği duadan daha kutsal ne olabilir? Düşünsenize, hiç tanımadığınız bir insan, sizi avuçlarının içine almış, samimi bir kalple, tek ve üstün olan Yüce Allah’tan sizin için şifa, bereket ve iyilik diliyor…
Belki de o anda siz dünyanın öbür ucunda zorlu bir işle boğuşurken, birden her şey yoluna giriyor. Olanı biteni “şansa” bağlıyorsunuz. Oysa işlerinizin yoluna girmesine vesile olan şey, bir zamanlar, bir yerlerde sizin için edilen içten bir dua olabilir. Belki de, siz farkında bile olmadan yaptığınız bir iyiliğin göklerden gelen karşılığıdır bu.
Babaannem hep şöyle derdi: “Dünyada üç hâl vardır ki Allah kimseyi o hâllere düşürmesin.”
Biri aşk/acı: burada gönül avuç açar.
İkincisi muhtaçlık/fakirlik: burada el avuç açar.
Üçüncüsü ise ölüm/hastalık: burada ruh avuç açar.
İnsanın çaresiz kaldığı, başka bir insana avuç açtığı bu hâllere “çaresizlik” deriz.
Ve bu yüzden “Allah kimseyi çaresiz bırakmasın” duası, dilimizde en çok yer eden dualardan biridir.Bir söyleşisinde, önce komünist, sonra İslamcı bir çizgiye yönelen yazar ve şair şöyle demişti: “İslam’da kendimi bulmam tesadüf değildir. Annemin beni işe uğurlarken ettiği bir duanın bu yönelişimde büyük payı vardır:‘ Oğlum, Yüce Allah seni ve ümmeti Muhammed’i korusun, muhafaza eylesin.’
Annem sadece bana değil, tüm inananlara dua ediyordu. Ve bunu her sabah, üşenmeden yapıyordu. Bir hadiste şöyle rivayet edilir: “Duaların en üstünü, bir Müslümanın, bir diğer Müslümana gıyabında ettiği duadır. ”
Bugünün dünyasında, ruhsal destek için binlerce lira harcayanlar, enerji çalışmaları yaptıranlar acaba duanın hem tesirli hem de ücretsiz olduğunu biliyorlar mı?
Yanımdan her ambulans geçtiğinde içimden “Allah’ım, içindeki hastaya şifa ver inşallah,” derim. Yanımdaki bazı arkadaşlar bu cümlemi duyunca tebessüm etse de, ben o duanın içtenliğini ve tesirini yüreğimde hissederim.
Dikkat ettiniz mi hiç? Bir tek biz, hastamızın başında Yasin-i Şerif okuruz. Çünkü duanın rahatlatıcı ve telkin edici olduğuna inanırız.
Bilirkişi değilim elbette. Fakat Allah kabul ederse, iman ediyorum. Kur’an-ı Kerim’i dört kez baştan sona okudum. Ve rastladığım ayetler arasında öyle bir söz vardı ki, arzularımı ve isteklerimi kime yönelteceğimin açık adresi gibiydi:
“Niçin Rabbinizden istemiyorsunuz?”
Biz unuttuk. Dünyayı, bildiğimiz ve bilmediğimiz her şeyi, sistemi ve o sistemin işleyişini yaratan Allah’tan istemeyi unuttuk.Ve insanlar artık birbirine teşekkür bile etmekten acizken, onlardan dua beklemek bu çağda saflık gibi görülüyor.
Ne hazin! Oysa, Kocalar eşlerine “Allah senden razı olsun,” dese…
Kadınlar eşlerine “Allah bereketini artırsın,” dese…Şenlenmeyen yuvamız kalır mıydı?
Dua zariftir; avuyu bal eyler. Şükür, nefsin tatmin olmasını sağlar.Hamd ise insanın omurgasını güçlendirir.
Ben en çok şöyle dua ederim: “Yüce Allah seni, sevdiği kullarından eylesin.” Zira Allah’ın sevdiği, ihya olur.Ve şunu da eklemeden geçemeyeceğim: Dini terimleri kullanmakla modernlik arasında hiçbir çelişki yoktur.
Selam alıp vermek farzdır. “Nasıl’sın?” sorusuna “Şükür Allah’a, iyiyim” demek, sizin sekülerliğinizden hiçbir şey götürmez. Aksine, sizi daha dirençli, daha dirayetli yapar.Bu dünyadaki en büyük zenginlik, size dua eden insanların çevrenizde olmasıdır.
Dua ile kalın…
Arzu Samat