Anneler…
AZamanı emziren kadınlardır.Takvimleri doğuran. Sütleriyle yalnız bedeni değil, kaderi besleyen.Ve çoğu zaman, gölgede kalan.
Ben annemi ilk kez çocukken değil, yetişkinliğin kıyısında anladım. Kendi yorgunluğumu aynasında görünce, onun susarak nasıl direndiğini fark ettim. Çünkü anneler yüksek sesle anlatmaz;onlar, varlığıyla öğretir.Göz ucuyla görür, kalp ucuyla iyileştirirler.
Zamanla anladım ki,annelik sadece doğurmak değil; kendini yavaş yavaş unutmakmış. Ellerini çekmekten,dilini yutkundurmaktan, sevdiğini feda edebilmekten geçermiş annelik.
Ve evet, bazı anneler ölmüş olurkenbiz hâlâ onların dizine yaslandığımızı sanırız.
Çünkü anneler, bedenden önce kalbe gömülür. O yüzden kaybedilen anne değil; bir daha bulunamayan sığınaktır aslında.
Anneler Günü dediğimiz şey, bir hediyeden ibaret değil; bir yokluğun, bir eksikliğin,bir geç kalmışlığın yıl dönümüdür çoğu zaman.
Kimi zaman mezar başında susularak, kimi zaman kalabalık sofralarda gülümseyerek geçilir. Ama hepsinde bir boşluk kalır: Adına “anne” denilen o yumuşak harfli sonsuzluk.
Bugün, eğer hâlâ yaşıyorsa, annenizin ellerini sadece öpmeyin. Onlara bakın. İçine nice fedakârlık kazınmış bir hayat haritasıdır o eller.
Ve eğer hayatta değilse,bir dua bırakın ardından.
Çünkü annelik, öldükten sonra bile devam eder.Çünkü anneler, zamana ana olmuşlardır.
Evet anneler bu dünyadan göç eder ama öğrettikleri ve yaptıkları sürer gider. Tıpkı Atasözleri gibi. Nesilden nesile öğretiler devam eder. “Annem böyle yapardı, annem güzel yemek yapardı vs” der, arkadaşımıza, komşumuza , çocuklarımıza…..
İşte sevgili yazarım çok güzel yazmışsınız ve beni geçmişe götürdünüz.. Yıllardır özlemini çektiğim annemle anılarım gözümün önünden şerit gibi geçti. Sizi seviyor ve Anneler Gününüzü kutluyorum. Sevgiler